Uzun süredir yazmıyordum farkındayım. Yazasım geliyor ama ilham gelmiyor, ilham geliyor yazasım gelmiyor derken ikisinin bir arada geldiğine ancak rastladım. :D
Bugün ki garip düşüncem şu: Bilim baştan sona varsayımlardan oluşuyor. Bunu düşünmeme sebep olan şey bir arkadaşımın virgülden sonra 4 haneli bir kütleden bahsetmesiydi. O öyle bir kütle değeri söyleyince sayıların ve kütle denen şeyin ne kadar alakasız kavramlar olduğunu fark ettim. Sayı öyle saçmaydı ki birden nasıl kütle nasıl böyle saçma bir sayıyla gösterilebilir ki diye daldım gittim. Sayı insanların oluşturduğu bir varsayımdır, hani 1'i işaret parmağımızla gösteririz ya, işte sayılar oradan geliyor. Ne alaka bre demeyin. Önce eşleştirmek için elimizde olan ilk şeyi kullanmışız, elimizde olan ilk şeyse parmaklarımız. Neden onluk sayı sistemini kullanıyoruz sanıyorsunuz. Sayın parmaklarınızı, bakın bakalım kaç çıkacak, dna'nızın farklı olmasından kaynaklanan bir sorun yoksa 10 çıkmalı...
İnsanlar onluk sistemi kullanmaya parmaklarının sayısıyla karar vermişler. Sonra sayıların kalanına da isim vermişler iyi güzel âlâ hoş da bir süre sonra gelişen matematik yeni sayılar çıkarmış piyasaya, mesela pi, mesela e, mesela fi. Bunun gibi bir çok sayıyı bizim bildiğimiz onluk sistemin sayılarıyla göstermek zordur. Virgülden sonraki basamaklar gider de gider. İşte burada biz insanlar neden mükemmel sayılar varken elindeki parmaklardan sayı oluşturmuştur sorusu geliyor aklıma veya yaratılan bizlerin ve yaratanın sayıları nasıl bu kadar farklı. Hani dedim ya bilim baştan sona varsayımdır diye. Biz onluk sistem yerine yaratanın sayı sistemini keşfedip kullanmaya kalksak böyle virgüle ve virgülden sonra sayılara ihtiyacımız olurmuydu acaba, ve daha ilginci o sayılarla parmaklarımızı saydığımız gibi sayabilir miydik?
Bu tip bir düşünceyi bilgisayarlar için de düşünürüm arada. Bilgisayar sistemleri ikilik sayı sistemini kullanır, çok fazla veriyi göstermek ve anlamlı veriler oluşturabilmek için ikinin katı olan sekizlik ve onaltılık sayı sistemleri kullanılır. Çünkü elektronik cihazlar ikili mantık elemanlarından oluşur, elektrik geçiyormu geçmiyor mu veya elektrik var mı yok mu şeklinde. Neden ikilik dışında bir elektronik devre tasarlanamasın, neden insan beyni gibi karmaşık bir cihaz yapılamasın gibi sorular gelir aklıma. O tür sistemleri nasıl geliştirebiliriz diye düşündüğüm olur.
Benzer bir sistem de protein sentezinde var, Orada ise üçlü diziler ve dört tane nükleotit kullanılır. Beş tane de ikisi birbirinin yerine kullanılıyor. Yani dört sayı var ve bu dört sayı üçlü üçlü dizilip aminoasitleri ve sentez başlama ve bitişini belirtiyor.
Neyse fazla uzatmayayım bu düşünceyi yoksa ucunu alamayacağım. Bilim varsayımlardan oluşur ve bu varsayımlar yeni varsayımları oluşturur. Her bilim adamı varsayımlar sonucu bir yargıyı paylaşır ve bu varsayımların sonucunu kaynak alan başka bir bilim adamı kendi varsayımlarını da ekleyerek yeni bir sonuca varır. Bu iş böyle bir döngü halinde gider de gider işte.
Arada böyle düşüncelere dalıp gidiyorum işte...
25 Mayıs 2012 Cuma
8 Kasım 2011 Salı
Tekrar
İnsanın yazacak bir şeyleri olmalı diye başlıyorum yazıya. İnsan yazarak açılmalı diye ekliyorum. Diyelim ki yazdık. Okunmalı insan, yazdıkları okunmalı. Diyelim ki okunduk. Anlaşılmalı insan, yanlış veya doğru anlaşılmalı. Diyelim ki anlaşıldık, yanlış veya doğru anlaşıldık. Eleştirilmeli insan, eksik veya fazla eleştirilmeli. Diyelim ki eleştirildik. Eleştirileri değerlendirip gerekliyse değişikliğe gitmeli insan. Diyelim ki eleştirileri değerlendirdik, gerekeni uyguladık. Yazmalı insan, yazacak bir şeyleri olmalı ve yazmalı.
Fark ettiniz mi? Döngüye girdi insan. Yazdı, okundu, anlaşıldı, eleştirildi, ders aldı ve bu adımdan sonra ilkine döndü, yine yazdı. Hani hep derler ya "Tarih tekerrürden ibarettir." diye. Aslında insanın kendisi tekrardan ibarettir. İnsan tekrar eder durur. Yazmanın dışına çıkarsak, düşünür insan, bir şeyler bulur, sonra yine düşünür, sonra bir şeyler bulur... İnsan daima tekrardadır anlayacağınız.
Peki tekrar olmasa ne
olurdu? Sanırım tekrar olmasa insan gelişmezdi. İnsan tekrar etmese insan olmazdı herhalde. Düşününsene: Öğrenmenin en basiti tekrar etmedir. İnsan en kolay taklit ederek öğrenir. Taklit ettiği kimdir? Atasını taklit eder. Atası insandır, kendisi de insandır. İnsan, insanı taklit eder. Buna insan tekrar eder dersem yanlış mı söylemiş olurum? Bence olmam. O halde Düşünmeye başlarken ki önermem gayet yerindedir.
Ben şuanda ne mi yapıyorum? Tekrar ediyorum. Daha önce de yazdım, şimdi de yazıyorum. Yazdıkça ne oluyor? Gelişiyorum. En azından gelişiyor olduğumu düşünüyorum. "Buda mene yeter"
Fark ettiniz mi? Döngüye girdi insan. Yazdı, okundu, anlaşıldı, eleştirildi, ders aldı ve bu adımdan sonra ilkine döndü, yine yazdı. Hani hep derler ya "Tarih tekerrürden ibarettir." diye. Aslında insanın kendisi tekrardan ibarettir. İnsan tekrar eder durur. Yazmanın dışına çıkarsak, düşünür insan, bir şeyler bulur, sonra yine düşünür, sonra bir şeyler bulur... İnsan daima tekrardadır anlayacağınız.
Peki tekrar olmasa ne
olurdu? Sanırım tekrar olmasa insan gelişmezdi. İnsan tekrar etmese insan olmazdı herhalde. Düşününsene: Öğrenmenin en basiti tekrar etmedir. İnsan en kolay taklit ederek öğrenir. Taklit ettiği kimdir? Atasını taklit eder. Atası insandır, kendisi de insandır. İnsan, insanı taklit eder. Buna insan tekrar eder dersem yanlış mı söylemiş olurum? Bence olmam. O halde Düşünmeye başlarken ki önermem gayet yerindedir.
Ben şuanda ne mi yapıyorum? Tekrar ediyorum. Daha önce de yazdım, şimdi de yazıyorum. Yazdıkça ne oluyor? Gelişiyorum. En azından gelişiyor olduğumu düşünüyorum. "Buda mene yeter"
7 Ekim 2011 Cuma
Ölümün Biyolojisi
Değişik düşüncelere daldım bugün nedenini bilmeden. Şunu düşündüm mesela: Ölüm nedir? Ölünce insanın biyolojisinde ne değişir de insan ölmüş olur? Bunları düşünürken neler fark ettiğimi yazacağım birazdan.
Tüm canlıların bir ölüm vakti vardır. O vakit gelince ölür gider bu dünyadan. Hani gitmek dediğime bakmayın. Bedenleri çürür önce, varsa kemikleri bedenlerinin yumuşak yerlerine göre çok daha yavaş bir hızla çürür. Öyle yavaştır ki dinazor kemikleri bulabiliyoruz hâlâ.
Farz edelim ki insan şuanda öldü. İnsan öldüğü anda bütün hücreleri ölmez. Hatta çoğu hücresi hemen ölmez. İnsan ölmüştür, aradan zaman geçer, ama insanın bazı hücreleri ortamda besin olduğu sürece yaşamaya devam ederler. Ama besini bitenler yavaş yavaş ölmeye başlarlar.
Ayrıca insan vücudundaki hücrelerin tamamının sahibi değildir ki. Nerede duyduğumu hatırlamıyorum ama insan vücudunda insanın kendi hücrelerinden daha çok bakteri, virüs ve mantar hücresi vardır(virüs'ün
hücresi mi olur ki! (gülücük)). İnsan yaşarken bu diğer hücreleride kontrol altında tutarak fazla üremelerini ve hastalık oluşturmalarını önler. Ama insan öldüğü zaman bırakın bakteriyi mantarı, insanın kendi hücreleri kontrol dışı kalır. İşte o zaman insan hücreleri yavaşça ölmeye, bakteri ve mantar hücreleri de çoğalmaya başlar. Zamanla çürüme dediğimiz olay gerçekleşir. İnsan ölmüştür, ama hücreleri hala ölmekle meşguldür.
Peki ölmeden önce bu kontrolü sağlayan mekanizma nedir? Ne oluyor, nasıl oluyor da insanın hücreleri kontrollü olarak insanın istediği davranışları yapıyor, kendinden başka hücrelerin(bakteri ve mantarları kast ediyor) üremelerini önlüyor, ve daha neler neler yapabiliyor?... Nedir bunu sağlayan şey? Bir varlığın canlı veya cansız olmasını belirleyen şey ne? İşte insanlar bu sorunun cevabını bulamıyorlar. Bu cümlede bir garip oldu. Sanki ben insan dışı bir varlığım da insanların bilmediğini biliyormuşum gibi oldu. Yok öyle değil işte! Bende insanım ve bende merak ediyorum nedir
varlıkları canlı veya cansız olarak ayıran şey.
O şey her neyse çok ilginç gerçekten. Şimdi bir düşünün. İnsan trilyonlarca hücrenin bir arada çalışmasıyla meydana gelmiş bir canlı. Bir hücre ölünce insan canlılığından bir şey kaybetmiyor. İnsan öldüğünde bu trilyonlarca hücrenin çoğu canlılığından bir şey kaybetmiyor. Zamanla besin yetmeyeceği için trilyonlarca hücre de sırayla, yavaşça ölüyor. Ama ikisi birden ölmüyor. Yani insan öldüğü anda trilyonlarca hücre de bir anda ölmüyor. Ha bu trilyonlarca hücrenin kritik bir kısmı ölünce insanda ölüyor orası ayrı.
İşte bu tür ilginç bir çok denge var. Hani daha önce bahsetmiştim kanun ve teoriden. Bu tür birçok kanun var ama teorileri ortada yoklar. Yani birçok denge var ama bu dengelerin nasıl sağlandığı, nasıl açıklanacağı, kısaca "nasıl"ı yok. İnsanlar tüm tarihleri boyunca bunu açıklamak için uğraşmışlardır ama tüm tarihleri boyunca da açıklamaya çalışacaklardır...
Tüm canlıların bir ölüm vakti vardır. O vakit gelince ölür gider bu dünyadan. Hani gitmek dediğime bakmayın. Bedenleri çürür önce, varsa kemikleri bedenlerinin yumuşak yerlerine göre çok daha yavaş bir hızla çürür. Öyle yavaştır ki dinazor kemikleri bulabiliyoruz hâlâ.
Farz edelim ki insan şuanda öldü. İnsan öldüğü anda bütün hücreleri ölmez. Hatta çoğu hücresi hemen ölmez. İnsan ölmüştür, aradan zaman geçer, ama insanın bazı hücreleri ortamda besin olduğu sürece yaşamaya devam ederler. Ama besini bitenler yavaş yavaş ölmeye başlarlar.
Ayrıca insan vücudundaki hücrelerin tamamının sahibi değildir ki. Nerede duyduğumu hatırlamıyorum ama insan vücudunda insanın kendi hücrelerinden daha çok bakteri, virüs ve mantar hücresi vardır(virüs'ün
hücresi mi olur ki! (gülücük)). İnsan yaşarken bu diğer hücreleride kontrol altında tutarak fazla üremelerini ve hastalık oluşturmalarını önler. Ama insan öldüğü zaman bırakın bakteriyi mantarı, insanın kendi hücreleri kontrol dışı kalır. İşte o zaman insan hücreleri yavaşça ölmeye, bakteri ve mantar hücreleri de çoğalmaya başlar. Zamanla çürüme dediğimiz olay gerçekleşir. İnsan ölmüştür, ama hücreleri hala ölmekle meşguldür.
Peki ölmeden önce bu kontrolü sağlayan mekanizma nedir? Ne oluyor, nasıl oluyor da insanın hücreleri kontrollü olarak insanın istediği davranışları yapıyor, kendinden başka hücrelerin(bakteri ve mantarları kast ediyor) üremelerini önlüyor, ve daha neler neler yapabiliyor?... Nedir bunu sağlayan şey? Bir varlığın canlı veya cansız olmasını belirleyen şey ne? İşte insanlar bu sorunun cevabını bulamıyorlar. Bu cümlede bir garip oldu. Sanki ben insan dışı bir varlığım da insanların bilmediğini biliyormuşum gibi oldu. Yok öyle değil işte! Bende insanım ve bende merak ediyorum nedir
varlıkları canlı veya cansız olarak ayıran şey.
O şey her neyse çok ilginç gerçekten. Şimdi bir düşünün. İnsan trilyonlarca hücrenin bir arada çalışmasıyla meydana gelmiş bir canlı. Bir hücre ölünce insan canlılığından bir şey kaybetmiyor. İnsan öldüğünde bu trilyonlarca hücrenin çoğu canlılığından bir şey kaybetmiyor. Zamanla besin yetmeyeceği için trilyonlarca hücre de sırayla, yavaşça ölüyor. Ama ikisi birden ölmüyor. Yani insan öldüğü anda trilyonlarca hücre de bir anda ölmüyor. Ha bu trilyonlarca hücrenin kritik bir kısmı ölünce insanda ölüyor orası ayrı.
İşte bu tür ilginç bir çok denge var. Hani daha önce bahsetmiştim kanun ve teoriden. Bu tür birçok kanun var ama teorileri ortada yoklar. Yani birçok denge var ama bu dengelerin nasıl sağlandığı, nasıl açıklanacağı, kısaca "nasıl"ı yok. İnsanlar tüm tarihleri boyunca bunu açıklamak için uğraşmışlardır ama tüm tarihleri boyunca da açıklamaya çalışacaklardır...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)