25 Aralık 2010 Cumartesi

Yabancı dil öğrenmek üzerine...

Bu yazı birazcık anadili korumak ve yabancı dil öğrenmekle alakalı olacak.

İnsanların anadillerini koruması gerektiğini düşünürüm. Anadili genlere benzetirim. Nasıl ki insanlar türünün devamı için genlerini aktarırsa anadilini de aktarmalıdır. Nitekim zorlama olmazsa aktarırda. Neyse çok uzatmayalım bu kısmı. Uzatanlar yeteri kadar uzatıyor zaten.

Türkçe konuşurken arada bir birden şakayla karışık İngilizce olarak tepki verdiğimi fark ettim. Örneğin arkadaşımdan kalemi istiyorum:
"Hacım şu kalemi versene la... Şşşş kime diyom şu kalemi versene oğlum... Alooo kalemi diyom ver diyom... hey meen giv it to miii!.. "
Bu tepkiyi vermek aslında hoşuma gitmiyor. Neticede Türkçe konuşurken, Türkçe konuşulurken gelen İngilizce tepki ilgi çekiyor! İlgi çekmesi bir yana Türkçe konuşulurken birden İngilizce patlamak beni utandırıyor. Kendimi anadilime ihanet etmiş gibi hissediyorum.

Geçenlerde bu
İngilizce olarak patlamamın sebebini fark ettim. Ben İngilizce'yi yanlış öğrenmişim. İngilizce nasıl yanlış öğrenilir? Anlatayım. Ben İngilizce'yi Türkçe yeni kelime öğrenir gibi öğrendim. Özellikle de eş anlamlı kelime öğrenir gibi. Sanki book Türkçe bir kelimeymiş ve kitabın eş anlamlısıymış gibi. Bilmiyorum belki öyle öğreniliyordur ama bu da dil öğrenenlerin iki dili karıştırmaması için çok dikkatli konuşmalarını gerektiriyor. Dikkatli olmayınca yanlışlarınız başkalarının gözüne batabiliyor. Örnek vermek gerekirse değiştirmek kelimesini çeynç(change) yapmak olarak kullanırsanız hem anlaşılmazsınız hem de göze batarsınız.

Eğer yabancı dili kendi dilimize eş anlamlı kelimeler gibi koyarsak yabancı dilin kuralları ile anadilimizin kuralları karışır. Geçen birinin "yattı balık yan gider" atasözünü "yattı fişing(fish) yan going(go)" şeklinde söylediğini duydum. Yahu ne kadar saçma! Hem Türkçe hem İngilizce kelimeler hemde karışık kurallar!

Bu şekilde öğrenmek iki dile de zarar verir.
Özellikle de bulunduğunuz yerde konuşulan dile daha çok zarar verir. Örneğin Türkiye'de Türkçe İngilizce karışık konuşursanız Türkçe'ye verdiğiniz zarar İngilizce'ye verdiğiniz zararın kat ve kat üstündedir. Türkiye'de Türkçe İngilizce karışık konuşmaya Tarzanca deniyor. Sanki yeni bir dilmiş gibi!

Ben bu mevzuyu daha uzatırım ama ödevlerim var yapılması gereken. Aklıma gelmişken yazayım dedim günceme. İleride belki bu konuya tekrar değinirim. Şimdilik son sözüm "Doğruca öğrenmeyen, öğrendiğinde dili korumasız bırakacak olan, yabancı dil öğrenmesin..."

5 Kasım 2010 Cuma

Eskiden hayat daha mı güzelmiş ne!

Eskiden hayat daha mı güzelmiş ne!

Bugün öylesine bir şeyler düşünürken aklıma bazı hikayeler geldi. Hani padişah kıyafet değiştirip halkın arasına girer dert dinler ama kimse çakmaz falan filan. Bu tür hikayeler. Eski zamanı düşünüyorum da evet padişahın kılık değiştirip halkın arasına sızması çok kolay bir şey. Hani denir ya "Eskiden xxxxx mi vardı canım" diye. Eskiden resim mi vardı canım. Halktan biri nereden bilsin padişahın yüzünü hiç görmemişse. Padişah çıkarır üzerindekileri bir çul giyer çıkar halkın arasına fukara gibi. Halkta onu "yazık fukaradır koruyalım" diye bağrına basar. Ama bir yandan da şikayetlerini bir padişaha söylemektense bir fukaraya söylemeyi tercih ederler. Neden? Çünkü makam sahibi kişilere karşı makamı düşük olan veya hiç olmayanın söz söylemesi zordur. Neyse halk fukara zannettiği padişaha derdini anlatınca padişah elbiseyi değiştirip fukaralıktan padişahlığa terfi edince halkın derdini bilir ve o derde uygun bir
çözüm düşünülüp uygulanabilir.

Gel gelelim zamanımıza. Efendim öyle bir zamandayız ki artık yetkililerin sadece adını değil şeceresini bilir hale geldik. Eskiden padişah huzuruna çıkmadan padişahın yüzünü görüp tanımadıktan sonra padişahın yüzünü dahi bilmez iken şuanda başbakanın suratına karikatür bile çiziliyor. Yani herkes yöneticileri tanıyor.

Şimdi gel gelelim halkın sorunları meselesine: Ne demiştik 2. paragrafta? Padişah fukara gibi giyinip halkın sorununu kendisi kendi öz kulaklarıyla duyuyordu değil mi? Zamanımıza gelelim. Şimdi başbakan(şimdi niye başbakan demeyin! Bilmiyorum niye başbakanı örnek verdiğimi) değiştirse değiştirse ne kadar kılık değiştirebilir ki tanınmamak için? Tiyatrolarda Nejat Uygur aynı anda iki rolü oynayınca biz onun Nejat Uygur olduğunu anlamıyor muyuz? Tabi ki anlıyoruz. O halde başbakan ne kadar zorlarsa zorlasın halk tarafından tanınmayacak hale gelemez! Ne olur bu durumda? Derdi halktan kendi öz kulaklarıyla dinleyemez. Kimden dinler peki dertleri
bu başbakan? Dert yanabildiğimiz yöneticilerden kulaktan kulağa duyar. Hepimiz oynamışızdır kulaktan kulağa oyununu. Ne olur o oyunda? "Ahmet bisiklet sürüyor" diye giren cümle "Ayşe ip atlıyor" olur. Bu durumda halkın derdi nere başbakanın öğrendiği dert nere!

Şimdi anladın mı başlığın neden öyle olduğunu?

19 Eylül 2010 Pazar

444'ler

İlginç bir başlık oldu :D Bu başlıktaki konumuz 444 ile başlayan ve 444 dahil 7 haneli telefon numaraları olan müşteri hizmetleri telefonları ve telesekreterleri(ben onlara bilgisayar bayan diyorum.)

444xxxx şeklinde olan müşteri hizmetleri numaralarının oluşturulmasının amacı hayatı kolaylaştırmaktır üretilen bir çok teknoloji de olduğu gibi. Ne kadar kolaylaştırır? Aldığınız bir hizmet karşılığında size arıza vs durumunda arayabilmeniz için kolay ezberlenebilir bir numara verilir. ilk 3 hane 4 olduğu için son 4 haneyi ezberlerseniz yeter. Hatta o son 4 numarayı da aldığınız hizmetin markasının ismiyle kodlamışlardır zaten. Ezberlemek daha da kolay olmuştur yani.

Gel gelelim nasıl çalışıyor bu 444'ler. 444'lü numarayı sabit bir numaradan(ev-iş) aradığınızda sizi en yakındaki merkezlerine bağlıyorlar. Yani ben Ayaş'tan ararsam beni Ankara merkezine bağlıyorlar. Şimdi ne alaka demeyin! Ben cepten ucuz oluyor diye arayınca
izmirdeki merkeze bağlamışlardı. Oradaki bayan(bilgisayar olmayan :D) bana 444'ün başına şehir kodunu eklemem gerektiğini söylemişti de ancak öylece görebilmiştim işimi. Burada anlatmak istediğim bağlanılan merkezin doğru olması gerektiği. Bu konuya ileri ki bir paragrafta biraz daha değineceğim.

Aradınız 444'lü bir numarayı. Ne çıktı? Bilgisayar bayan(hiç erkek sesine denk gelmedim telesekreterde) size bazı direktiflerde bulunuyor. Yok efendim şunun için buna bunun için şuna falan filan. Eski kafa insan diye tabir edilen kişilerin bu bilgisayar bayana bağırıp düzgün bir insanı bağla bana dedikleri az görülmüş bir şey değildir :D Neyse anlamışsanız bu bilgisayar bayanı uygun bir tuşa basıp ilgili menüye aktarılırsınız. Genelde yine bilgisayar bayan yeni direktiflerde bulunur. Ya işinizi bu direktiflerle halledersiniz ya da canlı kanlı bir insana bağlanırsınız sonunda. Siz bu canlı kanlı insana bağlanana kadar sinirlenmişsinizdir.

Nihayet canlı kanlı bir insana bağlandınız mı? Oh
nihayet dertten anlayacak birine ulaştık. O canlı kanlı insan önce şöyle bir hoş geldiniz konuşması yapar. O konuşma içinde kendini tanıtır ve güvenlik amacıyla sesimizin kaydedildiğini söyler. İyi kaydedilsin bakalım. Eveet derdimizi anlatmaya başlayabiliriz. O insan(bu noktada erkek de bayan da olabiliyor.) sizin şikayetiniz doğrultusunda bazı isteklerde bulunur. Yaparsınız yapamazsınız ama neticede birisiyle karşılıklı konuşuyorsunuzdur. O insan sizin problemi çözdüyse ne âlâ. Çözemediği zaman efendim hata kaydınızı girdim, uygun bir ekip adresinize gelecektir der ve telefon kapatılır.

Ne oldu? Biz derdimizi anlattık, oradaki vatandaş derdimize dair bir hata kaydı açtı. Ayrıca sesimiz de kaydedildi. İleri ki bir günde uygun ekip gelir. Size sorunun ne olduğunu sorarlar. Siz 444'lüye anlattığınızı tek tek uygun ekibe anlatırsınız. Uygun ekip de 444'lünün uygulattığı prosedürü uygulatır. Yani dert 2. kez baştan alınır. Uygun ekip problemi çözebilir veya bazen uygun ekip uygun gelmemiş olur ve
sizin problemi başka bir uygun ekibe aktarır. O da malum prosedürü uygulatır ve 3. kez baştan anlatılmış olur. Bu uygun ekip uygun malzemeyi getirene kadar ya da siz kafayı sıyırıp birilerine küfredene kadar devam eder.

Peki şimdi ne oldu? 444'lüye anlattık, uygun ekibe anlattık, anlattık da anlattık anlayacağınız. Benim en çok sinir olduğum nokta şurası: 444'lü sesimizi kaydetti mi? Kaydetti. 444'lü ilgili prosedürü uygulattı mı? Uygulattı. A be 444'lü şu ses kaydını ilgili ekibe yolla da dinleyip gelsinler be canım. Bana 50 kere olayı anlattırmanın mantığı ne? Zaman kaybından başka bir şey değil! Problem çözüldü mü? Belki de çözüldü ama gel gör ki tüm bu işlemler uygulanana kadar siz sinirden köpürdünüz. Oldu mu şimdi? Olmadı.

Şimdi önceki bir paragrafta belirttiğim konuya döneyim. Burada birazcık Elektrik Kurumunun adını kullanacağım kusura bakmasınlar. Elektrik kurumu da bu merkezli müşteri hizmetleri sisteme geçenlerden. Eskiden elektriğimiz kesilince en yakın Elektrik
kurumunun numarası rehberden bulunup, aranıp problem anlatılırdı. Onlar da hemencecik problemin ne olduğunu anlar ve gerekli prosedürü uygulayıp problemi çözerlerdi. Eskiyi bırakıp yeniye geçelim. İlgili numarayı aradığımda merkezdeki sisteme bağlanıyoruz, oradan problemi anlatıyoruz. Anlattığımız kişi hmm huum diyerek dinliyor bazı sorular soruyor siz de cevaplıyorsunuz falan. Tabi yine sesiniz kaydediliyor. Sonra ilgili yerdeki ekibi yönlendireceğiz diyor. İlgili ekip eskiden aradığınız ekip zaten :D Ekip bilgilendirilmeden yollandığı için olayı birde onlara anlatıyorsunuz falan. Siz anlatınca ilgili ekip önceden alışık olduğu için şıp diye kapıyor konuyu. İlgili prosedürü uygulayıveriyor. Tabi bilgilendirilmeden geldikleri için onlar da eksik veya fazla gelmiş olabiliyorlar :D

Konuyu bağlarsak neymiş bu 444'lerin iyi yanı? Kolay ezberlenmesi ve kolay ulaşılması. Peki neymiş kötü yanı? Kurumun kendi içindeki koordinasyonsuzluğu ortaya çıkarması. Bunun da kurumu değil sizi sıkması. Fazla
uzatmaya gerek yok. :D