2 Nisan 2011 Cumartesi

Problem: Duvar Saati

Bu aralar aklımı kurcalayan bir matematik problemi var. Düşünüyorum düşünüyorum aklıma uygun bir çözüm ve sonuç gelmiyor.

Problem şu:
Bir duvar saatinde akrep, yelkovan ve saniye arasındaki 3 açıdan 2'sinin eşit ve bütün açılar 1 dereceden büyük olduğunda saat "saat:dakika:saniye" bazında tam olarak kaçı gösterir.

Veya başka bir tabirle:
Bir duvar saatinde saat "saat:dakika:saniye" bazında tam olarak kaçı gösterdiğinde akrep, yelkovan ve saniye arasındaki 3 açıdan 2'si eşit ve bütün açılar 1 dereceden büyük olur.

İşte düşünüp durduğum, duvar saatini her gördüğümde sürekli açılarını hesaplamaya çalıştığım problem bu.

Problemin çözümü için bazı verileri sizi yormadan yazayım.

  • Saat
    üzerindeki her bir çizgi arası mesafe 6 derece olup bu çizgilerden 60 taneden 12 tanesi saat başlarına denk geldiği için belirginleştirilmiştir.

  • Akrebin 1 çizgi ilerlemesi için yelkovanın 15 çizgi ilerlemesi gerekir.

  • Yelkovanın 1 çizgi ilerlemesi için saniyenin 60 çizgi ilerleyip tam bir tur yapması gerekir.

Aslında bu bilgileri herkes denebilecek bir çoğunluk bilir. Ben sadece ben hesap yaparken yanlış bir şey mi biliyorum diye test etmek için yazdım.

Bu problemin bir çözümü var mı, problem doğru sorulmuş bir problem mi bilmiyorum. Bildiğim ise her duvar saati görüşümde bu problem hakkında düşünüyor olmam.

Bu problemin bir çözümü varsa ve çözebilmişseniz burada yorum olarak paylaşmanız beni sevindirecektir.

29 Mart 2011 Salı

El yazısı, imza

İmza diye kişinin el yazısıyla yazdığı kendi ismine deniyor.

Herkes el yazısı deyince bitişik el yazısını anlıyor. Çünkü ilköğretimde okuyan çoğunluğa ilk olarak bitişik el yazısı öğretilmiş ve öğretiliyor. Ama gel gör ki ben o çoğunlukta değilim. Ben yazmayı daktilo harfleriyle öğrendim. Yani ayrık harflerle yazıyorum. Yazmayı ayrık harflerle öğrendikten sonra bitişik el yazısını öğretmeye çalıştılar. O meşhur her satırında 4 çizgi olan "güzel yazı defter"inde arkadaşlarım 1 sayfayı 15 dakikada yazıyorsa ben yarım saatte yazamıyordum. Defterin adına uygun olarak güzel yazmaya çalışıyordum ama benim ayrık yazım da çirkin olduğundan güzel ve bitişik yazmak çok vaktimi alıyordu. Vakit almasını geçtim yinede güzel olmuyordu. Ve bunun neticesinde öğrenemedim bitişik yazmayı.

Gel gelelim imza meselesine. Benim el yazım ayrık olduğu için adımı yazdığımda sadece adımı yazmış oluyorum. Yani imza değeri taşımıyor. O yüzden bir imza belirlemiştim kendime.
Adımı değişik bir şekilde yazıyordum. Gel zaman git zaman imzam balığa benzemeye başladı. Aslında ilk hali de benziyordu ama şimdiki kadar değil. Şuanda saçma bir imza(balık) atıyorum oraya buraya.

Bu durum Genetik dersi almaya başlamadan öncesine kadar hiç bir sıkıntı yaratmamıştı. Hocamız imza diye el yazısıyla yazılmış isme diretince kendimi kasa kasa imza atmaya çalıştım. Ama gel gör ki ne o yazı benim yazım olur ne de imzam.

İşte sırf bu yüzden yapılacaklar listesine bitişik el yazısı öğrenmeyi ve güzel yazmayı öğrenmeyi ekliyorum. Bir ara yapacağım bunu kaçarı yok. :D Buraya yazı eklerken başka işlerle uğraşmamak lazım. İlham kaçıyor yoksa. Ben buraya bir sürü şey yazacaktım ama Ülgen Sarıkavak sağolsun kovdu ilham meleklerimi(!) :D

25 Aralık 2010 Cumartesi

Yabancı dil öğrenmek üzerine...

Bu yazı birazcık anadili korumak ve yabancı dil öğrenmekle alakalı olacak.

İnsanların anadillerini koruması gerektiğini düşünürüm. Anadili genlere benzetirim. Nasıl ki insanlar türünün devamı için genlerini aktarırsa anadilini de aktarmalıdır. Nitekim zorlama olmazsa aktarırda. Neyse çok uzatmayalım bu kısmı. Uzatanlar yeteri kadar uzatıyor zaten.

Türkçe konuşurken arada bir birden şakayla karışık İngilizce olarak tepki verdiğimi fark ettim. Örneğin arkadaşımdan kalemi istiyorum:
"Hacım şu kalemi versene la... Şşşş kime diyom şu kalemi versene oğlum... Alooo kalemi diyom ver diyom... hey meen giv it to miii!.. "
Bu tepkiyi vermek aslında hoşuma gitmiyor. Neticede Türkçe konuşurken, Türkçe konuşulurken gelen İngilizce tepki ilgi çekiyor! İlgi çekmesi bir yana Türkçe konuşulurken birden İngilizce patlamak beni utandırıyor. Kendimi anadilime ihanet etmiş gibi hissediyorum.

Geçenlerde bu
İngilizce olarak patlamamın sebebini fark ettim. Ben İngilizce'yi yanlış öğrenmişim. İngilizce nasıl yanlış öğrenilir? Anlatayım. Ben İngilizce'yi Türkçe yeni kelime öğrenir gibi öğrendim. Özellikle de eş anlamlı kelime öğrenir gibi. Sanki book Türkçe bir kelimeymiş ve kitabın eş anlamlısıymış gibi. Bilmiyorum belki öyle öğreniliyordur ama bu da dil öğrenenlerin iki dili karıştırmaması için çok dikkatli konuşmalarını gerektiriyor. Dikkatli olmayınca yanlışlarınız başkalarının gözüne batabiliyor. Örnek vermek gerekirse değiştirmek kelimesini çeynç(change) yapmak olarak kullanırsanız hem anlaşılmazsınız hem de göze batarsınız.

Eğer yabancı dili kendi dilimize eş anlamlı kelimeler gibi koyarsak yabancı dilin kuralları ile anadilimizin kuralları karışır. Geçen birinin "yattı balık yan gider" atasözünü "yattı fişing(fish) yan going(go)" şeklinde söylediğini duydum. Yahu ne kadar saçma! Hem Türkçe hem İngilizce kelimeler hemde karışık kurallar!

Bu şekilde öğrenmek iki dile de zarar verir.
Özellikle de bulunduğunuz yerde konuşulan dile daha çok zarar verir. Örneğin Türkiye'de Türkçe İngilizce karışık konuşursanız Türkçe'ye verdiğiniz zarar İngilizce'ye verdiğiniz zararın kat ve kat üstündedir. Türkiye'de Türkçe İngilizce karışık konuşmaya Tarzanca deniyor. Sanki yeni bir dilmiş gibi!

Ben bu mevzuyu daha uzatırım ama ödevlerim var yapılması gereken. Aklıma gelmişken yazayım dedim günceme. İleride belki bu konuya tekrar değinirim. Şimdilik son sözüm "Doğruca öğrenmeyen, öğrendiğinde dili korumasız bırakacak olan, yabancı dil öğrenmesin..."